Fra_compass2

Fransa, politikasındaki tutarsızlıkların kurbanı mı?

Prof. Dr. Mehdi Lahlou, University Mohammed V, Fas 

İngilizce orijinalinden tercüme eden: Didem Balatlıoğulları, Avrupa Birliği Enstitüsü, İstanbul Bilgi Üniversitesi. Metnin orijinali için bkz. "Is France the victim of the inconsistencies of its policy?"

Rabat, 30 Ekim 2020  

25 Eylül ile 29 Ekim 2020 tarihleri arasında, bir ayı aşkın sürede, Fransa’da üç kolay ve hayli sembolik hedefe terör saldırıları gerçekleştirildi: iki gazeteci, bir öğretmen ve Katoliklerin uğrak yeri olan bir kilisede dua eden üç kişi hedef alındı. Bu üç saldırı 34 günlük bir zaman aralığında meydana geldi ve 18-25 yaşları arasındaki üç genç terörist tarafından gerçekleştirildi. Birincisi, 25 Eylül 2020'de Paris'te haftalık Charlie Hebdo gazetesinin eski merkezinin yanında iki gazeteciyi bıçaklayan Pakistan kökenli biriydi (25 yaşında). İkincisi, 16 Ekim'de Paris bölgesindeki Conflans-Sainte-Honorine kentinde, çalıştığı lisenin yakınlarında  bulunan bir öğretmenin kafasını kesen Çeçen kökenli biriydi (18 yaşında). 29 Ekim'de ülkenin güneyinde, Nice’teki bir kilisenin önünde üç kişiyi öldüren üçüncü terörist ise Tunus asıllıydı. Bu menfur saldırıların bazı ortak yanları bulunmaktadır:  

1) Saldırganlar, 2015’te Charlie Hebdo gazetecilerine ya da Hyper Cacher rehinelerine karşı yapılan saldırılardaki gibi ateşli silahlar değil, bıçak kullandılar;

2) Terör saldırılarının her biri tek bir kişi tarafından işlendi;

3) Fransa'ya yakın zamanda gelen bir mülteci ve iki göçmen tarafından gerçekleştirildiler;

4) Bu saldırıların hiçbiri üstlenilmedi; ve

5) Özellikle Arap-Müslüman ülkeler açısından uluslararası bir dayanışmaya katkıda bulunmadılar. Aksine, bunun tam tersine sebep oldular.  

Bu bağlamda, yukarıda sunulan üçüncü gözlem, radikalleşme ve şiddetin, göçmen çocukların ve ailelerinin yaşadığı sosyo-ekonomik zorluklar sonucunda dine tutunuyor olduklarını iddia eden tezi zayıflatabilir. Bununla birlikte, mültecilerin entegrasyonunun ancak göçmenlerin temel haklarına saygı duyan, gerçek bir entegrasyon politikası ile başarılı olacağı açıktır. Bu politika sayesinde, medyada veya başka bir yerde, bir suçlu veya teröristin kökenini, dinini veya statüsünü belirtmek gerekmeyecektir.  

Öte yandan, beşinci gözlem aslında Fransa için daha sorunludur. Paris'te devam eden, Charlie Hebdo ve Hyper Cacher davaları[i] ve “İslamcı ayrılıkçılık”[ii] yasa tasarısının duyurulması bağlamında, Fransa, neredeyse kendi mustarip olduğu bu terör saldırılarının sorumlusu haline geldi. Bu anlamda Fransız Cumhurbaşkanının 21 Ekim'de Profesör Samuel Paty'yi anma töreni sırasında yaptığı konuşmanın,[iii] uzaktaki Pakistan'dan[iv] dost Fas'a[v] kadar Müslümanlara karşı bir provokasyon olarak yorumlanması dikkat çekicidir.  

Bu algının birkaç nedeni olabilir. İlk olarak, belirli ülkelerdeki gençlerin bir kısmının radikalleşmesini açıklamak veya haklı çıkarmak için sıklıkla bahsedilen ülke içi koşulları bir kenara bırakarak, dış politika kaynaklı birçok uluslararası neden ortaya koymak mümkündür. Bu nedenlerin önemli bir kısmı açıkça sömürge mirasını içerir. Azalan bir etkiye sahip olmasına rağmen, genç ve yaşlı Kuzey Afrikalıların Fransa'nın evde ve özellikle Akdeniz'de ne yaptığı konusunda hala endişe duydukları göz önüne alındığında, sömürgeci miras dikkate alınabilir.  

2007'de Jacques Chirac'ın Cumhurbaşkanlığının sona ermesinden bu yana Fransa'nın "Arap politikası" tamamen değişti. Dolayısıyla, eski Cumhurbaşkanları Nicolas Sarkozy ve François Hollande ile şimdiki Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, birçok Arap devleti tarafından İsrail destekçisi olarak görülmektedir. Aynı şekilde, Fransa’daki yakın dönem ve mevcut iktidarlar, Güney Lübnan'daki direnişe ve Filistin’e en kibar ifadeyle karşıt olarak görülmektedir.  

Ayrıca, Libya'daki Fransız eyleminin de Arap çıkarlarının tersine yöneldiği düşünülebilir. Muammer Kaddafi diktatörlüğünün sona ermesine rağmen, birçok kişi, onun ortadan kaldırılmasının ardındaki amacın, Sarkozy'nin 2007 seçim kampanyasının finansmanının arkasındaki bir tanığı ortadan kaldırmak olduğuna inanmaya devam ediyor. Bugün Fransız hükümeti, Rusya, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri ile birlikte, Fransa'nın 2016 yılında Birleşmiş Milletler çerçevesi içinde, başkent Trablus'ta[vi] bulunan ulusal birlik hükümetinin meşruiyetini tanımasına rağmen, Mareşal Halife Hafter komutasındaki partiyi destekleyerek Libya içindeki çatışmada yer alıyor.  

Aynı şekilde, Mali'de 2014 yılından beri yürütülen ve Avrupa dahil çok az devletin desteklediği Serval ve Barkhane askeri operasyonlarının,[vii] çatışmaya dahil olan bir takım demokratik olmayan devletlerin yanı sıra Fransa'nın özel çıkarlarına hizmet ettiği görülüyor.  

Yakın zamanda, Fransa'nın, Almanya'nın görünüşte daha tarafsız bir pozisyonla yaklaştığı Ege Denizi'nde deniz sahasının bölünmesi konusunda Türkiye ile ihtilaf içindeki Yunanistan'a verdiği koşulsuz destek, Macron'u haçlı olarak nitelendiren Türk Cumhurbaşkanına ek bir koz verdi. Bu aynı zamanda, pek çok Arap ve Müslüman tarafından, Müslüman bir ulusa karşı mücadele eden Hıristiyan bir ulusa verilen açık bir destek olarak da görülmüş olabilir.  

Daha genel olarak, Arap-Müslüman dünyasının geri kalanında olduğu gibi Mağrip'te de eleştirilen konu, Fransa’nın evrensel değerlere, eşitlikçi ilkelere ve fikir ve ifade özgürlüklerine verdiği destekteki tutarsızlığıdır. Bu özgürlüklere ve değerlere olan bağlılık, Fransız hükümeti tarafından güçlü bir şekilde vurgulanmış olsa bile, Fransa görünüşte bu tür değerlere saygının veya genel olarak demokrasinin en iyi örnekleri olmayan Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri veya Katar rejimlerini desteklemeye devam etmektedir.  

Son olarak, Fransa içinden ve dışından birçok insan, dinlere yönelik olanlar da dahil olmak üzere, özgür eleştiriyi destekleyen Fransız hükümetinin “anti-Semitik” eleştiriyi, anti-Semitizmi esasen politik olan Siyonizm[viii] ile eşit tutan bir kararla yasaklamasını eleştiriyor.

Arap-Müslüman kamuoyunu oluşturan birçok kişiye göre son yıllarda Fransız siyasetini temsil eden bu çifte standart, Fransa'ya düşman İslamcı gruplar kadar diğer hükümetler tarafından da kullanılmaktadır. Bu koşullarda Fransa, her şeyden önce, amacı Orta Doğu ve Mağrip'te silah satmak ve Afrika'daki çeşitli maden ve petrol kaynaklarına erişim sağlamak gibi çıkarlarını korumak isteyen ve bu yönde nutuk atan bir devlet olarak görülmektedir.  

Bütün bu faktörler,  'fanatiklerin / köktencilerin / teröristlerin', 2005'te Peygamber karikatürlerinin çizildiği Danimarka ve İspanya, İtalya ve hatta Almanya veya Yunanistan gibi ülkelere değil de,  neden 2015'ten bu yana Fransa'ya daha fazla saldırdıklarını açıklamaktadır.  

Bu bağlamda, 2015 yılında Suriyeliler de dahil olmak üzere 1,5 milyondan fazla mülteci ve göçmen alan, ve çoğunun topluma tam olarak entegre olmasına izin veren Almanya, Avrupa'da veya yurtdışında yaşayan Arap-Müslüman topluluklartarafından düşman olarak görülmemektedir.  

Ekonomik konular ve kamu mali yönetimi ile bağlantılı olarak Fransız yetkililer ve politikacılar tarafından sık sık alıntılanan Alman modeli, özellikle diplomasi açısından Fransa için bir referans noktası olmalıdır. Fransız diplomasisi, önem verdiği ilke ve değerlere uygun olarak kendinden emin ve tutarlı bir üslup benimsemelidir.  

Özellikle Mağrip ülkeleriyle ve genel olarak Arap-Müslüman dünyasının geri kalanıyla olan tarihi, dilsel ve ekonomik bağları sayesinde, Fransa mevcut durumu değiştirme konusunda önemli bir kapasiteye sahiptir. Fransız hükümeti, ilerleme ve entegrasyon değerlerini, radikal İslamcılığın ve aşırı sağın reaksiyoner ve dışlayıcı yaklaşımına karşı savunarak değişimi başlatmalıdır.    

---------------

[i] Le Monde, 18 September 2020.

[ii] Le Monde, 1 October 2020.

[iii] Sayın Macron konuşmasında laiklik ve ifade özgürlüğünü savunacağını ancak başkalarının yaptığı gibi karikatürleri, çizimleri savunmaktan vazgeçmeyeceğini ifade etmiştir.. Bkz. La Sorbonne, 21 Ekim 2020.

[iv] Bkz. @ImranKhanPTI, 25 Ekim 2020.

[v] https://www.diplomatie.ma/en/morocco-strongly-condemns-continuing-publication-cartoons-insulting-islam-and-prophet-sidna-mohammed, Rabat, 25 Ekim 2020.

[vi] https://www.econostrum.info/La-communaute-internationale-demande-une-reconciliation-nationale-en-Libye_a22263.html

[vii] Serval Operasyonu 13 Ocak 2013 tarihinde Fransız Cumhurbaşkanı F. Hollande tarafından "Mali hükümetinin talebi üzerine" başlatıldı. Operasyon 4.500 asker içeriyordu. Bu operasyonun yerini Ağustos 2014'te yerini Barkhane Operasyonu alacaktır. Şu anda 5.100 kadar askerin yer aldığı operasyon, Moritanya, Mali, Nijer, Çad ve Burkina Faso’yu kapsamaktadır. . https://www.ecpad.fr/actualites/les-operations-serval-et-barkhane-au-mali-dans-les-fonds-de-lecpad/ .

[viii] Fransız Ulusal Parlamentosu, 3 Aralık 2019. Le Monde Fr. 3 Aralık 2019. https://www.lemonde.fr/politique/article/2019/12/03/l-assemblee-nationale-adopte-une-resolution-controversee-sur-la-lutte-contre-l-antisemitisme_6021535_823448.html.

Authors:

Published: Nov. 17, 2020, 4:34 p.m.
Edited: March 26, 2021, 11:56 a.m.