T. H. Marshall’dan Günümüze Yurttaşlık Tartışmaları – I
This blog entry is originally published by the İnsan Hakları Okulu blog site: Ayhan Kaya, “T. H. Marshall’dan Günümüze Yurttaşlık Tartışmaları - I,” İnsan Hakları Okulu: Blog (blog), October 18, 2023, https://blog.insanhaklariokulu.org/t-h-marshalldan-gunumuze-yurttaslik-tartismalari-i/.
Bu blog yazısı İnsan Hakları Okulu tarafından yayınlanmıştır: Ayhan Kaya, “T. H. Marshall’dan Günümüze Yurttaşlık Tartışmaları - I,” İnsan Hakları Okulu: Blog (blog), 18 Ekim 2023, https://blog.insanhaklariokulu.org/t-h-marshalldan-gunumuze-yurttaslik-tartismalari-i/.
18 Ekim 2023
Yurttaşlık konusunda tartışmalar yapılırken, bu tartışmaların sağlıklı ve üretken olabilmesi için İngiliz Sosyolog T. H. Marshall’ın 1950 yılında kaleme aldığı “Yurttaşlık ve Sosyal Sınıflar” başlıklı makalenin hatırlanmasında gerek olduğu düşüncesinden hareketle bu kısa yazıyı kaleme aldım. Neo-liberal zamanlarda, toplumsalın çözüldüğüne, siyasal ve toplumsal kutuplaşmanın ve parçalanmanın arttığına, kamusal alanın yeniden inşası sürecinde ortak referansların giderek kaybolduğuna tanık olurken ulusal yurttaşlık kurumunun çok sayıda yurttaş üzerinde koruyucu olmaktan giderek uzaklaştığı görülmektedir. Ulusal yurttaşlık kurumunun krizi olarak adlandırılabilecek bu olgunun izlerini sürerken, refah devleti ilkelerinin giderek yerini neo-liberal yönetsellik biçimlerine bırakması sonucunda bu krizin ortaya çıktığı düşüncesindeyim. Söz konusu ulusal yurttaşlık krizi, sadece ülkemizde değil kuzeyden güneye, doğudan batıya başka çok sayıda ülkede de görülebilmektedir.
Zamanla Değişen Yurttaşlık Kurumunu Hatırlamak
İngilizcede citizen, Fransızcada citoyen, İtalyancada cittadino, Almancada Bürger ve İspanyolcada ciudadano anlamına gelen yurttaş sözcüğü bu dillerde kullanılan kent sözcüğünden türetilmiştir. Modern anlamdaki yurttaş (citoyen, citoyenne) kavramı ilk kez, Fransız Devrimi’ni gerçekleştirenlerce eşitlik olgusunu vurgulamak amacıyla kullanılmıştır. Daha çok bir kente ait olma şeklinde anlam ihtiva eden ve farklı dillerde citizen, citoyen, cittadino, ciudadano, Bürger şeklinde kullanılan bu kavramın Türkçe’deki kullanımının da belki geniş bir coğrafi anlam içeren vatana ait olma anlamına gelen yurttaşlık sözcüğü yerine daha dar bir coğrafi alanı ifade etmek için kullanılan yurda ait olma anlamında kullanılan yurttaşlık sözcüğünün kullanımının daha doğru olduğunu söylenebilir.
Modern yurttaşlık kurumunun, 1950’li yıllardan bu yana hızla yükselen ulusal ve uluslararası göç, nüfus hareketleri, etnik hareketler, gençlik hareketleri, kadın hareketleri, çevre hareketleri ve küreselleşmeyle çok-etnili ve çok-kültürlü bir nitelik kazanan heterojen toplumların ihtiyaçlarına tam anlamıyla karşılık veremediği gözlenmektedir. Günümüzde artık, ulusal nitelikli yurttaşlık anlayışından çoğul yurttaşlık (multiple citizenship) anlayışına, diğer bir deyişle kozmopolitan yurttaşlık, çokkültürlü (multicultural) yurttaşlık, ulus-ötesi (post-national) yurttaşlık, diasporik (diasporic) yurttaşlık, ulus-aşırı (transnational) yurttaşlık, esnek (flexible) yurttaşlık, ekolojik yurttaşlık, radikal demokratik yurttaşlık ve Avrupa yurttaşlığı gibi yeni açılımlara doğru yol alındığına tanık olmaktayız.
Modern yurttaşlık kavramı, bireyin devletle olan ilişkisinde sahip olması gereken hakları ve yerine getirmesi gereken yükümlülükleri ifade eden anayasal bir kavramdır. Bu kurum, ortaya çıktığı ilk günden itibaren, özellikle modern ulus-devletin oluşum süreci içinde, yönetici toplumsal sınıflar (gruplar) tarafından halk yığınları üzerinde hegemonya kurmak amacıyla kullanılan ideolojik bir aygıt olagelmiştir. İdeolojik demek gerekir, çünkü kapitalist devlette iktidarı elinde bulunduran grupların siyasal, sosyal, medeni ve ekonomik kaynaklardan pay alma girişimiyle kamusal alanda görünür olmaya başlayan yeni toplumsal grupların taleplerine karşılık vermek ve bu tür grupların geliştirdikleri merkezkaç nitelikli toplumsal ve siyasal hareketleri etkisiz kılabilmek için yurttaşlık kurumunun kendilerine sağladığı birtakım imkânları kullandıkları bilinmektedir. Modern yurttaşlık kurumu, aynı zamanda, milliyetçi ideolojiye destek olma niteliğinde, bireylerin “benzerlik” temelinde aynı ulusal kültüre aidiyetlerini (inclusion) ve/veya “farklılık” temelinde “yabancıların” bu ulusal kültürden dışlanmalarını (exclusion) sağlayan bir kurumdur.
Yurttaşlık, Antik Yunan’dan günümüze değin oluşan siyasal toplumlar kadar geçmişi olan bir kurum olmakla birlikte, tarih içinde büyük dönüşümler geçirmiştir. Sözgelimi Aristoteles, yurttaşlığı şehir-devletleri yöneticilerinin sahip oldukları ayrıcalıklı bir sosyal ve siyasal statü olarak tanımlamıştır (Turner, 1990 ve 1993; Heather, 1999; ve Nash, 2000). Ancak, günümüzün modern demokratik devletinde ise, evrensel yurttaşlık kavramının ifade ettiği anlam, oy kullanmak suretiyle siyasal karar alma sürecine katılmak ve bir takım medeni, toplumsal, kültürel ve ekonomik haklardan faydalanabilmek anlamına gelmektedir. Tarihte yaşanan toplumsal değişimlerle birlikte, yurttaşlık sadece belirli gruplara verilmiş bir ayrıcalık olmaktan çıkmış, ulusal devletin sınırları içinde ve/veya ötesinde yaşayan bireylerin çoğunluğunu kapsayan bir kurum haline gelmiş ve hatta son dönemde Türkiye’de olduğu gibi pek çok ülkede satın alınabilen bir meta haline dönüşmüştür.
İkinci Dünya Savaşı Sonrası
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde, modern yurttaşlık kurumu önemli değişimlerden geçmiştir. Bu dönem yurttaşlığın sosyal haklar boyutunun güçlenmesine yol açan refah devleti içerisinde kurumsallaştırıldığı dönemdir. Sosyal haklarla zenginleşen yurttaşlık kurumu, bu aşamaya gelinceye değin, medeni ve siyasal hakların kazanıldığı bir süreçten geçmiştir. Yurttaşlık kurumunun Batı Avrupa’da geçirdiği dönüşüm sürecini T. H. Marshall’a referansla özetlemek mümkün. T. H. Marshall’ın savaş sonrası dönemde, 1949 yılında kaleme aldığı “Citizenship and Social Class” (Yurttaşlık ve Toplumsal Sınıflar) adlı ünlü makalesi, yurttaşlık kavramı üzerine çalışan pek çok sosyolog ve siyaset bilimcinin öncelikli olarak başvurduğu temel kaynak haline gelmiştir (Marshall, 2006/1950). İngiliz İşçi Partisi’nin (Labour Party) sosyal refah devleti vaatleriyle henüz iktidara geçtiği bir dönemde makaleyi kaleme alan Marshall, büyük bir iyimserlik içinde görüşlerini dile getirmiştir. Marshall bu çalışmasında, serbest piyasa ekonomisine sahip toplumlarda yer alan önemli bir çelişkiye değinir. Bu çelişki, evrensel oy hakkıyla gündeme gelen siyasal eşitlik ile sosyal-ekonomik eşitsizliğin aynı anda var olmasıdır. Marshall, modern yurttaşlık kurumunu bu tür çelişkilerin çözümünde kullanılabilecek bir kurum olarak değerlendirir. Ona göre, yurttaşlık, sosyal, siyasal ve ekonomik kaynakların sınıflar arası bölüşümü sürecinde ortaya çıkan gerilimlerin, yönetici siyasal elit tarafından çözümünde kullanılan ideolojik bir kurumdur.
T.H. Marshall’ın İngiltere bağlamında yurttaşlığa ilişkin işaret ettiği noktalar günümüzde hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Ona göre, yurttaşlık kurumu, ‘eşitsizlik sistemi’ olarak kabul gören kapitalizme paralel olarak yükselen bir kurumdur. Diğer bir deyişle yurttaşlık, kapitalizmin yarattığı eşitsizlikleri belli oranda gideren bir kurum olarak tanımlanmıştır Marshall tarafından. Hatta Marshall, daha da ileri giderek, yurttaşlığın, kapitalist toplumsal yapı içindeki eşitsizliklerin devamını sağlayan ve meşrulaştıran bir kurum olduğunu iddia eder. Her ne kadar, Marshall yurttaşlığa ilişkin kuramını İngiliz toplumunun deneyimlerinden yola çıkarak oluşturmuşsa da onun bu kuramı bize, modern yurttaşlık kurumunun arkasındaki itici gücün kapitalizm olduğunu açıkça gösterir.
Marshall, Birleşik Krallık’ın tarihsel bağlamında sosyolojik olarak ele aldığı modern yurttaşlık kurumunun oluşumunu üç temel eksende ele almıştır: medeni haklar, siyasal haklar ve sosyal haklar. İlk eksen, 17. yüzyılda mutlakiyetçiliğe ve baskıcı rejimlere karşı bir tepki olarak gündeme gelen ve daha sonra hukuk mahkemeleri, habeas corpus ilkesi (herkesin hukuk önünde eşitliği), adil yargılama, sözleşme hakkı ve mülkiyet hakkı gibi hakları içerecek şekilde yaygınlaşan medeni haklar olarak gündeme gelmiştir. İkinci eksen, 18. ve 19. yüzyıllarda modern demokrasinin oluşmaya başlamasıyla birlikte gündeme gelen evrensel seçme hakkı, seçilme hakkı ve örgütlenme hakkı gibi hakların ortaya çıkmasına yol açan siyasal haklar şeklinde belirmiştir. Diğer taraftan üçüncü ve son eksen ise, yirminci yüzyılda II. Dünya Savaşı sonrasında sağlık ve eğitim hizmetleri ile işsizlik parası ve çocuk parası gibi hizmetleri sunan, refah devletinin oluşumuna yol açan sosyal haklar şeklinde ortaya çıkmıştır.
Hak ve Ödev Eksenleri | Haklar |
Ödevler |
Medeni Haklar ve Ödevler | Yerleşim ve seyahat özgürlüğü; pasaport ve diplomatik korunma hakkı; özgürlük hakkı; ifade özgürlüğü; mülkiyet edinme hakkı; eşitlik hakkı… | Vergi verme ödevi; askerlik hizmeti vb. |
Siyasal Haklar ve Ödevler | Oy kullanma hakkı; seçilme hakkı; siyasal ifade özgürlüğü… | Oy kullanma ödevi… |
Sosyal Haklar ve Ödevler | Çalışma hakkı; sağlık, eğitim, emeklilik, işsizlik türü alanlarda asgari sosyal güvenlik hakkı; kamu görevlilerinden hizmet isteme hakkı… | Kamu görevlerinde çalışanların hizmet sunma ödevi… |
Tablo 1. T.H. Marshall’a referansla tanımlanan klasik hak ve ödevler
Marshall’ın yurttaşlık kuramı, liberal kapitalizmin önemli sorunlarına çözüm bulma arayışındadır. Diğer bir deyişle, Marshall, ‘demokrasi ile kapitalist iktisadî sistemin bir arada yürütülmesi için gereken koşulların nasıl sağlanacağı’ (Turner, 1993: 6) sorusunu yanıtlamaya çalışmıştır. Marshall, sorduğu bu soruya, ‘refah devleti yoluyla’ şeklinde yanıt verir. Çünkü, refah devletinin, olumsuz koşullarda yaşayan işçi sınıfının ve yoksulların hayat standartlarını yükseltmesi beklenmiştir. Marshall’ın Nikos Poulantzasçı bir okuması yapıldığında, yurttaşlığı bir tür siyasal ideoloji olarak gördüğü iddia edilebilir. Ona göre yurttaşlık, merkezî kapitalist devletin, sistem karşıtı merkezkaç grupları birtakım ödünler ve haklar vererek merkeze çekebilmek amacıyla kullandığı bir ideolojidir. Poulantzas’ın bu yaklaşımına benzer bir tartışma, Karl Marx tarafından 1843 tarihinde kaleme alınan “On the Jewish Question” (Yahudi Sorunu Üzerine) adlı makalesinde yapılmıştır. Fransa ve Almanya’daki Yahudi sorununu karşılaştıran Marx, siyasal ve medeni hakların yurttaşlık hakları olarak ele alındığında ideolojik bir nitelik taşıdığını söylemiş ve bu hakların yurttaşlık hakları olarak değil de insan hakları olarak değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürmüştür (Marx, 1975/1844).
Refah devletinin aşınması, neo-liberal yönetişim biçimlerinin yaygınlaşması, sanayisizleşme, küreselleşme, dijitalleşme, ulaşım ve iletişim imkanlarının yaygınlaşması, ekolojik dönüşüm, çevresel krizler, tarımsal üretimin stratejik önceliğini yitirmesi gibi pek çok sosyo-ekonomik, siyasal ve teknolojik dönüşüm biçimleri beraberinde işsizlikle, yoksullukla ve yoksunlukla mücadele etme süreçlerinde giderek yalnız kalan ve eşitlikçi-adaletli bir yönetişim biçimine özlem duyan büyük halk yığınlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Soğuk Savaşın sona ermesinin ardından Sosyalizm ve Komünizm gibi sol ideolojilerin de büyük ölçüde yara aldığı bir dönemde yoksullaşan, siyasal karar alma süreçlerine katılamayan ve bu nedenle dışlandıklarını ve hatta aşağılandıklarını düşünen kalabalık insan gruplarının geliştirdikleri öfke, kızgınlık, nefret, erinme, öç alma gibi duygularını dışa vuracakları yeni ideolojik platformların arayışına girdikleri görülmüştür. Bu tür duyguların siyasal, toplumsal ve ekonomik dönüşüme yol açabilmesi için gerekli olan ve gelecek vurgusu daha güçlü olan sol ideolojilerin zayıfladığı zamanlarda daha çok anti-sistemik özellikler taşıyan yerlici (nativist), milliyetçi, geçmişe vurgu yapan sağ-popülist anlatıların daha güç kazandığı görülmüştür (Mudde, 2016; Kaya, 2019; Kaya vd. 2023). Eğer, yukarıda ifade edildiği üzere, Marshall’ın “kapitalizmin yol açtığı eşitsizlikleri kısmen ortadan kaldırabilecek bir yönetişim olarak tanımladığı refah devleti anlatısının” doğruluğunu kabul edecek olursak, günümüzde pek çok yerde yaşanmakta olan sorunların büyük ölçüde refah devletinin zayıflaması sonucunda ortaya çıktığını da iddia edebiliriz. O halde, Marshall’ın formülasyonu üzerinden düşünmeye devam edersek, refah devleti bağlamında ideolojik bir işlev gören modern yurttaşlık kurumunun neo-liberal düzlemlerde işlevini belli ölçüde yitirdiğini söyleyebiliriz.
Kaynakça
Bottomore, T. (1992/1950). “Citizenship and Social Class Forty Year On”, T. H. Marshall and T. Bottomore (der), Citizenship and Social Class içinde, 55-93. London: Pluto.
Heater, D. (1999). What is Citizenship? Cambridge: Polity Press.
Kaya, A. (2019). Populism and Heritage in Europe. London: Routledge.
Kaya, A., A. Benevento and M. Koca Der. (2023). Nativist and Islamist Radicalism. London: Routledge.
Marshall, T. H ve T. Bottomore (2006/1950). Vatandaşlık ve Toplumsal Sınıflar, çeviren Ayhan Kaya. İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Marx, K. (1975/1844). “On the Jewish Question,” K. Marx and F. Engels, Collected Works içinde, Vol. 3, 146-174. New York: International Publishers.
Mudde, C. (2016). On Extremism and Democracy in Europe. London: Routledge.
Nash, K. (2000). Contemporary Political Sociology: Globalization, Politics and Power. Oxford: Blackwell.
Poulantzas, N. (1973). Political Power and Social Classes. London: New Left Books.
Turner, B. S. (1990). “Outline of a Theory of Citizenship”, Sociology, Cilt 24, Sayı 2, s. 189-217.
Turner, B. S. (1993). “Contemporary Problems in the Theory of Citizenship”, B. S. Turner (der.), Citizenship and Social Theory içinde. Londra: Sage Publications.