ABD Yönetimi El Değiştirse de Popülizm ve Radikalleşme Hâlâ Meydanda!

ABD’de yönetim Biden’a devrolurken Kongre baskınının ertesinde yeni yönetimin de popülizm ve etkisi konusunda çıkarması gereken dersler var.

20 Ocak 2021

ABD’nin 46. Başkanı seçilen Joe Biden, başkanlık yeminine hazırlanırken Trump yönetiminin çalkantılı bitişi ve devir teslimin alışılmadık şekilde gerçekleşecek olması ülke tarihinde bir ilk olarak yer alacak.

Trump yönetimi, Donald Trump’ın göreve başlamasından bu yana pek çok krize sahne olsa da ülke için bu sancılı süreçteki krizlerin sonuncusu 6 Ocak tarihinde gerçekleştirilen Kongre baskını oldu. 3 Kasım 2020 tarihli Başkanlık seçim sonuçlarının resmileştirileceği Kongre oturumu, Trump destekçilerinin Kongre binasına girmesi ve saldırıyla beraber yarıda kaldı. Yaşanan karmaşanın ardından çıkan olaylardan sorumlu gösterilen Trump ve Cumhuriyetçiler, azil sürecinin başlatılmasına ilişkin baskılarla da karşı karşıya kaldı. Başkanlık görevinin bugün (20 Ocak) Biden’a teslim edilecek olması, Trump’ın azli önündeki tartışmaları ve süreci engellemedi. Nitekim, demokratlar tarafından destekçilerini kışkırtması nedeniyle "isyana teşvik" ile suçlanan Trump’a yönelik azil maddesi, Temsilciler Meclisinde oylanmış ve kabul edilmişti. Ancak Trump’ın Kongre baskını ile ilgili olarak suçlu olup olmadığına Senatoda yapılacak oylamada karar verilmesi gerekiyor. Hukuki açıdan Başkan sıfatı taşıdığı için bugüne kadar hesap vermeye zorlanamayan Trump için, görev süresi bitiminin ardından hukuki bir sürecin başlaması öngörülüyor.

Fakat Kongre baskını, Trump destekçilerini baskına taşıyan ve baskın sonrasındaki süreç, Başkanlık yarışının ötesinde bir analizi gerektiriyor. Hukukun üstünlüğü, sivil toplumun önemi, medyanın gücü ve dili ile demokrasinin açmaza düştüğü noktalar gibi pek çok açıdan irdelenmesi ve aslında ABD’yi de aşacak bir boyutta incelenmesi oldukça önemli. Özellikle aşırı-sağa kayan söylemlerin artışına ve aşırıcılığın (extremism) yaygınlaşmasına neden olan koşulların varlığının nedenleri ve bu konudaki farkındalık, bugün “hakikat-sonrası” (post-truth) denen dönemde popülizmin tüm dünyayı etkisi altına nasıl aldığını da açıklıyor.  

İstanbul Bigi Üniversitesi AB Enstitüsü araştırmacıları, popülizm çağında radikalleşmeyi inceleyen bir projenin yürütücülüğünü Prof. Dr. Ayhan Kaya lideliğinde sürdürüyor. Bu bağlamda, her ne kadar proje Avrupa bağlamında çıktılara ulaşsa da yükselen sağ popülizm ve radikalleşmenin geneli adına önemli bulguları barındırıyor.

Tepkilerin ardındaki saikler

Prof. Ayhan Kaya’ya göre, "Amerika Birleşik Devletleri’nde demokrasinin en önemli sembollerinden biri olan Kongre binasına gerçekleştirilen baskın, Michel Maffesoli ve Zygmunt Bauman’ın yıllar önce bizlere "post-modern kabileler" şeklindeki bir kavramla anlattığı ve günümüzde sosyal medyanın da etkisiyle ortaya çıkan "yankı odaları"nın ete kemiğe büründürdüğü "hakikat sonrası" bir olguya işaret ediyor." Ancak, söz konusu baskın her ne kadar hakikat sonrası bir zamanda karşımıza çıkan kollektif bir hareket olsa da Prof. Kaya, bu durumun Kongre binasına saldıran insanların temel saiklerini anlama konusunda sosyal bilimcileri engellememesi gerektiğine dikkati çekiyor: "Saldırıda organize olan birtakım aşırılıkçı (extremist) kişiler olsa da önemli bir kısmı popülist bir liderin dini, milliyetçi ve etnosentrik motifler içeren sözlerinin etkisiyle harekete geçen ve doğrudan demokrasi talepleriyle temsili demokrasinin eleştirisini yapan kişiler olarak karşımıza çıkmış durumda."

Koca: "Sınırlar bulanıklaştı"

Bu süreçte, dünya genelinde bir yandan ifade özgürlüğünü kısıtlayan pek çok otoriter eğilim gözlemlenirken ifade özgürlüğünün sınırını zorlayan protestolar da aynı anda yaşanıyor. ABD’de Kongre baskınını gerçekleştiren protestocuların seçim sonuçlarına ilişkin “hayal kırıklığını” demokratik kurumları işlemez hâle getirecek şekilde ifade etme biçimi bunun göstergelerinden.

İstanbul Bilgi Üniversitesi doktora sonrası araştırmacılarından Dr. Metin Koca, bu süreçte, ifade özgürlüğü gibi temel kavramların görelileşmesine dikkati çekiyor. Özellikle hakikatin “yalanın siyaseti” ile birlikte insanların temel gerçeklikleri göremeyecek şekilde bulanıklaştırdığı bir dönemden geçiliyor. Kişiler, farklı sesleri perdeleyen kendi sosyal mecraları içine kapanırken “hakikat kontrolü” yapacak mecralar ortaya çıksa da örneğin ABD’de Cumhuriyetçiler bunu bypass etme peşinde.

Dr. Koca, Trump destekçilerinin bu balonun içine sıkışmasına da bu açıdan bakıyor. Koca’ya göre, “görelileşme, ana-akım sosyal medya platformlarının yürürlüğe soktuğu ‘gerçeklik kontrolü’ mekanizmalarına cevaben, Cumhuriyetçilerin takipçilerini Parler isimli alternatif bir platforma katılmaya teşvik etmeleriyle başlamıştı. Şimdi Amazon’un bu uygulamayı askıya alması ve diğer bazı platformlar gibi Twitter’ın Trump ve QAnon bağlantılı hesapları kapatmasıyla, bu kesimler kendi istedikleri şekilde ‘ifade özgürlüğü’ düzenleyen platformlar arayacaklar. Zaten Trump’ın mail listesine gösterilen ilgiye bakılırsa harekete geçtiler bile.”

Koca şöyle devam ediyor: “Bu da daha fazla ‘yankı odası’, yani bireylerin sadece kafa dengi olan insanlarla karşılaşması sonucu fikirlerinin zahmetsizce büyütülüp yankılandığı ortamlar demek.” “En önemli mesele ise bu sürecin şiddet içeren aşırıcılıkla şiddete mesafeli reaksiyoner radikaller arasındaki sınırı daha da bulanıklaştırıp bulanıklaştırmayacağı meselesi.” Kongre binasına baskından önceki dönemde, Christchurch cami saldırısı failinin Avrupa’daki Kimlikçiler Hareketi’ne bağış yapması gibi bireysel örneklerin varlığından bahseden Koca, “ABD’deki tartışmanın ülke sınırlarını ne derece aşacağını görmemiz bu açıdan önemli olacak” diye ekliyor.

Fatma Yılmaz-ELMAS

İstanbul Bilgi Üniversitesi AB Enstitüsü